28 Mayıs 2013 Salı

TANTUNİ



HAZIRLANIŞI VE SUNULUŞU:
Çok küçük kuşbaşı doğranmış et haşlanır. Sac kızdırılarak yağ ve toz biber eklenir. Önceden haşlanmış et bu yağda çevrilir. Pişirme sırasında saca arada bir su eklenir. Amaç, hem sacın sıcaklığını kontrol etmek, hem de tantuninin sarılacağı ekmeği yumuşatmak için buhar sağlamaktır.
Pişen et sumaklı ve maydonozlu soğan piyazı, domates ve çeşitli baharatlar ile ekmek arası ya da dürüm yapılır. Genelde kullanılan çeşitler somunaçık ekmek ve lavaştır. Limon ve acı biber turşusu ile servis edilir.
Tantuni ustadan ustaya çok değişiklik gösterir. Tantuniye eklenen baharatlar ve otlar, malzemenin dürüm ya da somun içindeki katmanlaması, buhar ve yağ oranı, pişme süresi, saca toz biber yanında katılan diğer malzemeler bu değişikliklerden sadece birkaçıdır.

ESHAB-I KEHF MAĞARASI

     
Tarsus un kuzeybatısında 14 km. uzaklıkta Dedeler Köyündedir. Kuran-ı Kerim de Kehf Suresinde sözü edilen bu mağara Müslüman ve Hristiyanlarca kutsal sayılır. Mağaraya 15-20 merdivenle inilir.
Eshab-ı Kehf Mağarasına ait bir efsane şöyledir.

Mitolojik tanrılara inanışın, gücünü kaybettiği dönemlerde, tek Tanrıya inandıkları için eziyet edilmekten kaçan Hristiyan dinine mensup Yemliha, Mekseline, Mislina, Mernuş, Sazenuş, Tebernuş ve Kefeştetayuş adında yedi genç, Putperestliğe dönmeyi kabul etmediklerinden Rum Hükümdar Dakyanus un huzuruna çıkarılmışlar. Bu hükümdar, Putperestlik dinine bağlı kalmalarını, aksi takdirde kendilerini öldürteceğini söyleyerek birkaç günlük zaman vermiş. Köpekleri Kıtmir ile birlikte bu yedi genç ölümden kurtulmak için verilen süreden fayadalanarak kaçmışlar ve bu mağaraya sığınmışlar. Allah tarafından kendilerine 300 yıl süre bir uyku verilmiştir. İlk uyanan, yiyecek almak için kente gider ama, elinde bulunan zamanı geçmiş para yüzünden yakalanır. Yakalayan parayı nerede bulduğunu ve oraya götürülmesini ister. O da yalnız olmadığını yedi arkadaşıyla beraber mağarada kaldığını söyler. Onunla birlikte mağaraya geldiğinde yedi yavru kuşun tünediği bir yuvadan başka bir şey görmemiştir.

Bu nedenle burası Yedi Uyurlar Mağarası diye de anılır.
Halk arasında ziyaret dağı olarak bilinen dağ, konik biçimi ve topoğrafik görünümü itibariyla doğal bir özellik arz eder. Mağara 300 m2 büyüklüğünde 10 m yüksekliğindedir. Mağaranın içinde 3 tünel mevcuttur.
Eshab-ı Kehf Mağarasının yanına Osmanlı Padişahı Abdulaziz tarafından 1873 yılında bir mescit yaptırılmıştır.

MUĞDAT CAMİİ

Ankara Kocatepe Camiinden sonra, Cumhuriyet döneminin ikinci büyük cami Muğdat Semtindedir.
Cemaat yeri, ana kubbe, son cemaat yeri ve mahfil katından ibaret olan ve klasik Osmanlı mimarisi tarzındaki yapı, toplam 5.500 kişiliktir.
Üçer şerefeli, 81 m yüksekliğinde 6 adet minaresi, konferans salonu, kütüphane, aşevi, misafirhane, sağlık ocağı ve diğer birimleriyle külliye özelliği taşır.
Türkiye'nin en büyük gökdelenlerinden biri olan bu devasa yapı 52 kattan oluşmaktadır. 
Şu an 5 yıldızlı bir hotel olan olarak işletilen bu yapı depreme karşı esneme özelliği olan bir yapıdır. 
Çevresin de metropol alışveriş merkezi de bulunan gökdelen mersinin çehresini değiştirmiştir. 
Yanına kurulan defterdarlık binasıda Türkiyenin büyük devlet binalarındandır. 
Mersin'e geldiğinizde mutlaka 52. kattan Mersin manzarasına bakınız, belleğinizde hoş anılar bırakacaktır.

MERSİN LİMANI

Doğu Akdenizin en önemli limanlarından olan Mersin Limanı, ülkemizin ithalat, ihracat ve transit ticarette en önemli limanlarındandır.
Mersin in kurulduğu yıldan itibaren liman şehri olması, ticari potansiyeli Mersin Limanını Bölge Limanı hüviyetine koyarak potansiyelini genişletmiştir. 
27 Adet rıhtımı, 3.120 m. toplam rıhtım uzunluğu, yıllık 4.250 gemi kabul kapasitesi bulunmaktadır.

ALAHAN MANASTIRI

Evliya Çelebi'nin "Ustasının elinden yeni çıkmış gibi duruyor" diye anlattığı Alahan Manastırı Karaman karayolu üzerinde, Mut'un 20 km. kuzeyinde, orman ürünleri deposunun yanından sağa sapılan ve 4-5 km. içeride Geçimli ( Malya ) köyü civarındadır. 1000-1200 m. yükseklikte ve Göksu Vadisine bakan dik bir yamaca oturtulmuştur.
Hristiyanlığın Kapadokya ve Likonya (Konya)' da yayılması sırasında bu yeni dini kabul edenlerin takibe uğraması, inanmayanlar tarafından öldürülme korkusu, Hz. İsa'ya inananları dağlık bölgelerdeki mağara kaya oyuklarında ibadete zorlamıştır. İsa'nın havarilerinden St. Paul ve yine Tarsus'ta yaşamış Hristiyan öncülerinden Barnabas 441 yılında Hıristiyanlığı yaymak için Konya-Kapadokya ve Antalya-Antakya'ya kadar maceralı yolculuklar yapmıştır. İşte bu iki Hristiyan Aziz'in gezileri sırasında konakladıkları her yerde anılarına mabetler yapılmıştır. Alahan Manastırı bunlardan biridir. 440-442 yıllarında yapılmış olduğu tahmin edilen Alahan Manastır Külliyesi, Batı Kilisesi, Manastır, Doğu Kilisesi, kayalara oyulmuş keşiş odacıkları ve çevredeki mezarlardan oluşmaktadır. Kilise binaları, Ayasofya Müzesi ile ortak mimari özellikleri taşımaktadır. Süslemesinde usta bir taş oymacılığı görülür. İlk kilise korint başlıkla iki dizi sütunla üç nefe ayrılmıştır. Narteksten ana mekana geçilen kapının atkı ve yan dikmeleri kabartmalarla süslüdür. St. Paul, St. Pierre figürlerinden başka bir çelengi taşıyan altışar kanatlı Cebrail, Mikail'in simgesel yaratıkları ezişi, kükreyen aslan, kartal ve öküz sembolleri, incil yazılarının tasvirleri, üzüm salkımları, asma yaprakları ve balık motifleri zengin bir şekilde tasfir edilmiştir.

Silifke - Anamur karayolu üzerinde, Anamur'un 6 km. güneydoğusunda deniz kenarında yer alan Mamure Kalesi'nin oturumu 23.500 m² dir.
M.S IV. Yüzyılda Romalılar tarafından yapılmış olan kale, sonraları Bizanslılar ve Haçlılar zamanında genişletilmiştir. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından 1221 yılında ele geçirildiği sırada yıkılan kalenin yerine bügünkü kale yapılmıştır. Daha sonra burası Karamanoğulları ve Osmanlılara geçmiştir. Bir kervansaray görünümünde olan Mamure Kalesi, en iyi korunmuş Anadolu kentlerinden biridir. Kuleler, surlar, mazgalları ile hala ayaktadır.
Kalenin beden duvarının üzerinde bulunan tek kitabede 1450 (Karamanoğlu İbrahim Zamanı) tarihi yazılıdır. Şikari tarihine göre Anamur ve Taşeli'nin Kagırler tarafından zapt ve harap edilmesi üzerine Karamanoğlu Mahmut Bey (1300-1308) 36.000 kişilik ordusuyla düşmanı bozguna uğratıp, kaleyi ele geçirmiş, mamur edip, adını Mamuriye koymuştur.

ADAM KAYALAR


Kızkalesi'nden Silifke'nin Hüseyinler Köyü'ne giden asfalt yolun 5. Km. sinde batıya ayrılan 2 Km. lik taşlık yolun sonunda Şeytan Deresi vadisine varılır. 
Bu vadinin dik yamacında, kayaların yüzünde 9 niş içerisinde M.S II. yüzyıldandan kalma 11 erkek, 4 kadın, iki çocuk ve bir dağ keçisi kabartması vardır. 
Bazı nişlerin alınlığında Roma kartalı kabartması görülür.

MERYEMLİK, AYA TEKLA




 Meryemlik'in tarihi Azize Tekla'nın buraya gelişi ile başlar. İsa Peygamber'in havarilerinden St. Paul'ün vaazlarından etkilenen 17 yaşındaki Tekla kendini Hristiyanlık dinine adar. St. Paul'ün bu değerli öğrencisi Konya ve Yalvaç'ta Hristiyanlığı yaymak için propaganda yaparken paganların baskılarına maruz kalıp, öldürüleceğini öğrenince kaçıp Seleucia'ya gelir ve sonradan kiliseye çevrilen bir mağarada saklanır. Sığındığı mağaradan yöredeki insanlara çok tanrılı dine karşı Hristiyanlık inancını yayarken mucizeler yaratarak hastaları da iyileştirir. Yine öldürüleceği bir sırada bu mağarada kaybolduğuna inanılır.

Aya Tekla'nın içinde yaşadığı mağara onun kayboluşundan sonra Hristiyanlarca kutsal sayılmış, ta ki bu din M.S 312 yılında serbest bırakılıncaya kadar gizli bir ibadet yeri olarak kullanılmıştır. Bu mağara daha sonra IV. yy'da kiliseye dönüştürülmüştür.
Hristiyanlığın resmen kabulünden sonraki dönemlerde birçok yapı ile bezenen Meryemlik'te Mağara Kilisesinden başka, bu mağaranın üzerinde bugün sadece apsisinin bir bölümü ayakta kalan Azize Tekla Kilisesi, imparator Zenon tarafından Aya Tekla'ya ithafen yaptırılan kilise ile Kuzey Kilise, hamam, birçok sarnıç, mezarlıklar ve şehir suru kalıntıları günümüze kadar gelmiştir.

SİLİFKE ROMA TAPINAĞI


 Şehir merkezinde bulunan ve doğu ile güney yanlarındaki sütun tabanlıkları orijinal şekilde korunmuş olan tapınağın uzun kenarında 14'er, kısa kenarında 8'er sütun bulunmaktaydı. Ancak, her biri 10 m boyundaki Korint başlıklı bu sütunlardan bugün sadece biri ayakta kalmış olup 3 tanesi de yıkılmış durumda yerdedir. 
1980 yılında Kültür Bakanlığı'nca başlatılan kazı çalışmaları aralıklarla devam etmektedir. M.S II. yy'da yapılmış olduğu anlaşılan tapınak V. yy'da planında önemli değişiklikler yapılarak kiliseye dönüştürülmüştür.
M.S V. yüzyıldada yaşamış tarihçi Zosimos; 
"Tapınak, ovadaki ürünlerine musallat olan çekirgelerden kurtulmak için Güneş ve Sanat Tanrısı Apollon'dan yardım isteyen ahali tarafından, çekirgeler Apollon'un gönderdiği kuş sürüsünce yok edilince O'na bir şükran ifadesi olarak yaptırılmıştır" 
diyorsa da Zeus adına yaptırıldığı da söylenmektedir

CEHENNEM OBRUĞU

Yaklaşık 110 m derinliğine sahip olan cehennem obruğu, Cennet Obruğu’nun oluşumuna yol açan bir karstik yeraltı akarsuyunun, yine açmış olduğu bir yeraltı mağara sistemi tavanını aşındırıp, çökmesi süreci sonucunda oluşmuştur.Obruğun tabanından, batıdaki Cennet Obruğu’nun altına yönelen bir yeraltı akarsuyu geçmektedir.Cennet Obruğu’na göre daha dar ve diktir. Bu nedenden dolayı yürüyerek tabanına inmek mümkün değildir,özel dağcı ipi veya esnek merdivenle inip çıkılabilir.

MERYEM ANA KİLİSESİ


Cennet Obruğunun içindeki Meryem Ana Kilisesi.. Paulus tarafından Meryem Ana için yaptırılmıştır.

cennet obruğu




Cehennem Obruğunun yaklaşık 200 m güneybatısında yer alan cennet obruğu, yaklaşık 135 m derinliğindedir. Bu da bir çöküntü obruğu olup, Miyosen döneminde oluşmuş sığ denizel kireçtaşı katmanları içinde karstik süreçler sonucunda oluşmuştur (Cehennem Obruğu da böyledir). Obruğunkuzey yamacı, oldukça diktir.Obruk,kapalı bir karstik mağara sistemi içinde bulunan bir galerinin tavanının çökmesi ile gelişmiştir. Bir yer altı akarsuyu da diyebileceğimiz bu sistem günümüzde faaliyetine devam etmekte ve akarsu yolu üzerinde oluşmuş Cehennem Obruğu’nun taban yüzeyi altından geçmektedir. Narlıkuyu arazisinin derinliklerinden, karstik kaynaklar şeklinde Akdeniz’e karışmaktadır.Obruk tabanına inen merdivenli yolun bitimine yakın bir yerde, Hellenistikdönemden kalma bir Zeus Tapınağı vardır. Merdivenli yolun da bu dönemden kaldığı sanılmaktadır. Rahatlıkla obruğun tabanına kadar inilir. Bu yüzeyin zeminle kontakt yerinde, yeraltından geçen akarsuyun sesleri,kolaylıkla duyulabilmektedir.